Yutak ve Altyutak Kanseri
Gırtlağın yan kısımları ve arkasında yerleşen ve ösafagusun (yemek borusunun) başlangıç kısmını oluşturan yapıya hipofarenks (alt yutak) denir. Gırtlak gibi alt yutağında 3 temel bölgesi vardır:
- Yutak arka duvarı
- Piriform sinüs (gırtlağın yanlarında kalan alt yutağın yan duvarlarını oluşturan kısımlar)
- Post-krikoid bölge (gırtlağı arkasında kalan ve alt yutağın ön duvarını oluşturan kısım)
Yediklerimiz ve içtiklerimizi yemek borusuna yönlendiren bu bölgeyi gırtlağı yanlardan ve arkadan çevreleyen ve yemek borusunun başlangıcını oluşturan kısım olarak düşünebiliriz.
Alt Yutak Kanseri (hipofarenks kanseri), bu üç bölgeden birinin yüzeyini kaplayan mukoza adı verilen tabakadan gelişen kötü huylu tümördür.
Bu 3 bölge içinde tümörlerin en sık yerleştiği ve diğer bölgelere göre tedavi sonuçlarının en yüz güldürücü olduğu bölge piriform sinüs bölgesidir. Post-krikoid bölge bu 3 bölge içinde tümörlerin en nadir yerleştiği bölgedir ve hastalar genellikle genç bayanlardır.
Demir eksikliğine bağlı kansızlık, yutma güçlüğü ile birlikte Post-krikoid bölge tümörlerinin bulunduğu bu tabloya Plummer-Vinson sendromu adı verilir.
Hipofarenks Kanserinin Nedenleri Nelerdir?
Alt yutak kanseri nedenleri gırtlak kanseri ile benzerdir. Nedeni bilinmeyen Plummer-Vinson hastalığı dışındaki hastalar genellikle fazla alkol ve tütün ürünleri tüketen orta, ileri yaşlardaki erkeklerdir.
Hipofarenks Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Hipofarenks kanseri genel olarak şu belirtilerle ortaya çıkar:
- Yutkunurken zorlanma, takılma hissi
- Boyun bölgesinde şişme-kitle oluşumu
- Geçmeyen ses değişikliği, seste çatallanma ve ses kısıklığı
- Yutarken ağrı, kulağa vuran ağrı
- Tükürükle ve balgamla kan gelmesi
- İleri evrelerde iştah azalması ve kilo kaybı
Hipofarenks Kanserinin Tedavisi Nasıl Yapılır?
Hipofarenks kanseri tedavisi de komşu organ gırtlağın tümörlerinin tedavisine benzer ve hastalığın alt yutakta yerleştiği yer, yayılımı ve hastalığın evresine göre değişir. Bu hastalıkta gırtlak çoğu kez hastalık tarafından tutulur ve ameliyat sırasında çıkartılması gerekebilir.
Hastanın gırtlak kanserine kıyasla biraz daha ağır seyreden bu hastalıktan kurtulma şansı ameliyat, radyoterapi (ışın tedavisi) ve hatta kemoterapi (ilaç tedavisi) seçeneklerinin birlikte kullanılması ile daha fazla olacaktır.
Ameliyat yapılan hastalarda yutağın hastalıklı kısmı ve gırtlak çıkartıldığında oluşan boşluğu onarmak ve kapatmak için kimi zaman çevre bölgelerden cilt içeren dokuları boyun bölgesine taşımak gerekebilmektedir.
Gırtlağın çıkartılması istenmiyorsa radyoterapi ve kemoterapinin eş zamanlı uygulanması tutulacak yol olabilir.
Bu hastalıkta boyun lenf bezelerinde tutulma ihtimali gırtlak kanserine göre daha fazladır ve çoğu kez hasta hekime başvurduğunda boynunun yan kısımlarında şişlik de vardır. Bu nedenle gerek ameliyat, gerekse radyoterapi ve kemoterapi seçenekleri uygulandığında boynun tedavisi mutlaka tedaviye eklenmelidir.
Bu hastalıkta da ameliyatın riskleri, ameliyat sonrası seyir ve tedavisiz kalınması durumunda hastalığın ilerlemesi gırtlak kanserinde olduğu gibidir.